Muzaffer Efendi Hazretlerinin Muhterem Annesi Hâcce Âişe Hanım

Vâlide-i muhteremeleri Hâcce Âişe Hanım hakkında Muzaffer Efendi Hazretlerinden öğrendiklerimizi, hem onlara minnet borcumuzu edâ, hem teberrük, hem de yeni nesillere bir ibret olması için buraya kaydetmeyi münâsib gördük.

Muzaffer Efendi Hazretleri, kendi yazdığı terceme-i hâlinde yani otobiyografisinde muhterem annesi hakkında şunları söylüyor :
Annem Âişe Hanım, Romanya’nın Köstence vilayetine bağlı Osman Faki köyü halkından Kaptan İbrahim Efendi ile Hatîce Hanım’ın kızlarıdır. Annemin annesi Hatîce Hanım’ın babası Es-Seyyid Eş-Şeyh Hâfız Hüseyin Efendi, Halvetî tarîkatının Nureddîn Cerrâhî kolu Yanbolu Dergâhı şeyhidir.
Annemin babası, Karadeniz Ereğli’sinden Kaptan İbrâhim Ağa’dır. İbrâhim Ağa, Sultan 2. Mahmud zamânında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayûn’da tahsîl görmüşdür. Bulgaristan tarafına bir seyahati sırasında hastalanınca tedâvî maksadıyla Yanbolu Tekkesine gitmiş ve bu şekilde Şeyh Hüseyin Efendi ile tanışmış ve Şeyh Efendi’nin kızı ile evlenerek tekkeye intisâb etmişdir.
Babamın ataları Kayı boyunun Kızılkeçili kolundandır. Annemin âilesi olan “Ozaklar” ise İmâm Ali neslinden gelen seyyidlerdir.

Balkanlarda büyük felâketlere sebeb olan Rus işgâli ve yıllarca süren harbler birçok âilenin dağılmasına ve göç etmesine sebeb olduğu gibi Efendi Hazretlerinin âilesi de dağılmış ve geride kalanlar İstanbul’a göç etmişler. Efendi Hazretlerinin babası Mehmed Efendi akranları arasında temâyüz etmiş âlimlerden olduğu için Saray’da vazîfe almış ve meşhûr Huzûr Derslerinde bulunmuşdur. Ne var ki, Mehmed Efendi, 1. Dünyâ Harbinin meşakkatli yıllarında, Efendi Hazretleri daha altı aylık iken, ânîden vefât etmiş ve âile büyük bir müşkilâta düşmüşdür. Efendi Hazretleri o acı günleri pek hüzünlü bir dille şöyle anlatır :

Ben fakîr ise, ana ve babamım on üçüncü ve en son evlatları olarak, henüz altı aylık iken, babam Mehmed Efendi zâlimlerden gördüğü zulüm, haksızlık ve mihnetler netîcesinde vakitsiz yorulup yıpranan ve bozulan sıhhatine rağmen, bir gece teheccüd namazını edâ niyet ve gayretiyle kalkarak abdest alırken, bir ayağını yıkamış diğerini yıkamağa hazırlandığı sırada, her fânî için muhakkak ve mukadder olan âkıbet gelip erişmiş ve ömrü boyunca kalbinden eksik olmayan aşkullah, muhabettullah ve muhabbet-i Resûlullah ve mübarek dilinden eksik olmayan zikrullah ve zikr-i Resûlullah olduğu halde ecel şerbetini içmiş, zâlimlerden hakkını almak üzere mahkeme-i kübrânın in’ikâd edeceği o büyük cezâ gününe intizâren, can u gönülden bağlı bulunduğu Rabbine mülâkî olmuş, bizleri mahzûn ve yetîm bırakarak âhiret yolculuğu denilen o ulu sefere çıkıvermişdir.

Esâsen ailemiz 1293 yılında anacığımın doğum yeri olan diyâr-ı küfrden, sırr-ı Muhammedî zuhûru ile dar’ül emân olan İstanbul’a hicret ederek bu belde-i tayyibeyi menzil-i mesken ittihâz edip yerleşmiş ve Mihmandâr-ı Resulullah’a dehâlet ve ilticâ ile onun kanadı altında kâfirden gördüğü ezâ ve cefâyı ancak unutabilmeğe çalışırken, babacığımın âlem-i cemâle intikali, firâk ateşini yüreklerimize sarmışdır.

FAKR U ZARÛRET YILLARI

Efendi Hazretlerinin ağabeyleri yıllar boyu süren savaşlarda şehîd olmuşlar, tek hayatta kalan ağabeyi Murad Reis de İstanbulûn işgal yıllarında işgal güçleri ile çarpışırken yaralanarak vefât etmişdir. Efendi Hazretleri, hiçbir erkek ferdi kalmayan ve mâmeleki düşmân elinde kalmış, himâyeden yoksun kalan âilesinin hüzünlü tablosunu şöyle beyân eder :

Babamdan intikâl eden ve bizlere ömrümüz boyunca yetecek vüs’at ve kifâyetde bulunan emvâl ve emlâk, birkaç yıl içinde yine kâfirlerin tasallut ve tecâvüzüne ma’rûz kalmış, iki yelkenli gemimiz, Tekirdağ’ına giderken Yunanlılar tarafından batırılmış, en büyüğümüz olan Murad Reis işgal kuvvetleri ile yaptığı bir müsâdemede yaralanmış, lâyıkı vechile tedâvî ve ihtimâm görmediğinden, birkaç ay sonra o da vefât etmişdir.

Kısa fâsılalarla yekdiğerini ta’kîb eden bu iki büyük acının ma’nevî ıztırâbına, hayat ve ma’îşet kayguları da inzimâm edince, başta merhûme anacığım olmak üzere, Çanakkale Harbi’nde şehîd olan Ahmed Dayımın kızları Emine Ablam ile Müyesser Hanım ve ana-baba bir hemşîrem Hikmet Hanım’dan müteşekkil beş kişilik âciz ve kimsesiz âilenin geçim yükü, çok küçük yaşlarda bulunmama rağmen, sırtıma yüklenmiş ve bu fakîri daha o çağından itibaren dûçar olduğumuz fakr u zarûretle mücâdeleye mecbur etmişdir.
Kısa bir müddet sonra, dayımın kızlarından Emine Ablam da lohusalıkla âlem-i cemâle göç eylemiş, hemşîresi Müyesser Hanım da evlenerek bizlerden alâkasını kesmişdi. Bu arada hemşîrem Hikmet Hanım da Bursalı Hâfız Sabri Efendi ile evlenerek Bursa’ya gitmiş ve orada yerleşmişdi. Biz, ana-oğul mütevekkilen ‘alallah başbaşa kalmışdık.

Muzaffer Efendi Hazretlerinin Muhterem Annesi Hâcce Âişe Hanım
Muzaffer Efendi Hazretleri

FEDÂKÂRLIK TİMSÂLİ BİR ANNE

Efendi Hazretleri, annesinin, kendi tahsîli için yapdığı fedâkârlıkları ve ana-oğul yaşadıkları zorlukları da şöyle anlatır :

Nûr içinde yatsın, tahsîli olmamasına rağmen uyanık bir hanım olan anacığım, her hâl ü kârda tahsîlimi de ihmâl etmiyor ve behemehal okumamı istiyordu. Besmele-i Şerîfi Karagümrük’de Atik Ali Paşa Camii İmamı Hâfız Cafer Efendi’nin huzurunda çekmiş ve daha sonra Poyraz Sokağında Uşşâkî Tarîkatı Pîr-i Sânîsi olan Cemâl-i Uşşâkî Efendimizin dergâhında, maalesef adını hatırlayamadığım bir hoca efendiden de ilk derslerimi almışdım. Nihâyet Fatih’de bir hoca mektebine devâma başladım ve bu mektebde Şevket ve Kâmil Efendi’lerden ders aldım. Cumhuriyet inkılâbı ile bu mekteb kapanınca, önce Sâliha Hatun ilkokuluna ve daha sonra 20.İlkokul’a devâm ederek ilk tahsîlimi tamamladım.

Rahmetli anacığım, bu kadarını kâfî görmüyor ve her şeye rağmen benim tahsilime devamımı arzuluyordu. İtiraf ederim ki, ben de okumağa ve öğrenmeğe fevkalade heveskâr ve kâbiliyetli idim. Ne var ki içinde bulunduğumuz fakr u zarûret de şiddet ve dehşetini hergün biraz daha arttırıyordu. İlkokulu bitirdikten sonra kaydolunduğum Gelenbevî Ortaokulundaki tahsil yıllarımı her zaman içim sızlayarak hatırlarım. Hiçbir taraftan gelirimiz olmadığı gibi, Allahu Teâlâ’dan gayrı güvenebilecek kimsemiz de yokdu. Çok geceler ana-oğul aç yatıyor, aç kalkıyorduk. Üst-baş, giyim-kuşam bakımından da aynı ıztırâr ve ihtiyaç içinde idik. Yiyecek ekmek bulamayan sessiz ve kimsesiz bir ana ile 10-12 yaşlarında bir yetim, giyecek elbiseyi ve ayakkabıyı nereden ve nasıl temin edebilirlerdi?

Anacığım beni Dârüşşafaka’ya veya askerî okullardan herhangi birisine vermek ve böylelikle hem tahsîlimi, hem üst-başımı hem de yiyeceğimi te’mînât altına almak istiyordu. Fakat ne çâre? Bütün kapılar sanki yüzümüze kapanmış, elimizden tutacak, bize yol gösterecek, böyle bir hayırlı işe vâsıta olabilecek hiç kimse de çıkmamışdı. Annemin çalışdığı bazı evlerden verilen eskileri giyiyor, onun canını dişine takarak sağlayabildiği birkaç kuruşla günümüzü gün etmeğe çalışıyorduk.

VEFÂTI

Muzaffer Efendi Hazretleri sevgili annesinin vefâtını da şöyle anlatıyor :
Annem, vefâtından bir kaç saat önce bana dedi ki : “Oğlum, şeytan bana göründü ve benden îmânımı istedi. Ben de o mel’ûna, ‘hiç öyle şey olur mu? Îmânımı sana verir miyim?’ dedim. Şeytan, bana doğru başını sallayarak, ‘seni koca kafalı seni!’ diye cevap verip üzgün ve perîşân bir halde def’ olup gitdi. Bir süre sonra, tevhîd parmağını kaldırdı ve Kelime-i Tevhîd’i tekrarladı. Derin bir huzûr ve sükûn içinde azîz rûhu âlem-i âhirete uçdu gitti. Rahmetullahi aleyhâ. Rûhu için Fâtiha.

RÜYÂLAR

Efendi Hazretleri vefâtından sonra muhterem annesini üstüste iki gece rüyâsında görmüş. Bu rüyâlardan birinde Âişe Hanım, Efendi Hazretlerine, kendisini ziyârete gelenleri saymış. “Baban geldi, Baltacı Mehmed Paşa geldi, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri geldi” demiş. Efendi Hazretleri, “Ağabeyim Murad Reis gelmedi mi?” deyince “Hayır, onu buraya getirmiyorlar” demiş.

Efendi Hazretleri diğer bir rüyâsında “Seni çok özledim ne olur beni de yanına al anneciğim” dediğinde, Âişe Hanım, “Ne acele ediyorsun, dur bakalım, sen daha yaşayacaksın ve evleneceksin, iki evlâdın olacak, bir kız biri erkek olacak” demiş.. Hakîkaten de onun dediği gibi olmuşdur.

HÂTİME ve DUÂ

Efendi Hazretlerinin, annesi için yapdığı bir duâ ve onun için yazdığı hasret dolu bir şiirle yazımıza nihâyet verelim :
Merhûme anneciğim, bir çok musîbetlere göğüs germiş, dünya hayâtı mihnet ve meşakkatler içinde geçmiş, sâliha bir hâtûn idi. Maddî imkânsızlıklara rağmen beni okutan ve dîn adamı olarak yetiştiren o mübârek kadına, Allah azîmüşşân garka-i garîk rahmet eylesin ve kendisine rahmet ve mağfiretiyle tecellî buyursun.

Âmîn bi hürmeti seyyidil mürselîn.

ANNEME…

Gözlerim hep seni arıyor anne
Hasretin gönlümü sarıyor anne
Andıkça içerim yanıyor anne
Hayâlin karşımda duruyor anne
Yüreğim sevginle vuruyor anne

Sen idin yıllarca derdime dermân
Sana yâr olmadı bu kahpe devrân
Cennetdir emînim şimdiki yuvan
Gözlerim hep seni arıyor anne
Hasretin gönlümü sarıyor anne

Küçükken okşardın bahtsız başımı
Aç kalır verirdin bana aşımı
Silerdin gözümden akan yaşımı
Andıkça içerim yanıyor anne
Hayâlin karşımda duruyor anne

Babam da sen idin anam da sendin
Her iki yükü de birden yüklendin
Sanmam ki bulunsun mislin menendin
Yüreğim sevginle vuruyor anne
Gözlerim hep seni arıyor anne

Çok cefâ çektin sen oğlun yüzünden
Gözyaşın dinmedi güzel gözünden
On yıldır mahrûmum tatlı sözünden
Hasretin gönlümü sarıyor anne
Andıkça içerim yanıyor anne

Didindin çırpındın büyüttün beni
Vakitsiz kocattın o nâzik teni
Duyarım alnımda sıcak bûseni
Hayâlin karşımda duruyor anne
Yüreğim sevginle vuruyor anne

Yetîmler yoksullar anası idin
Bu fânî ömrümün ma’nâsı idin
Sen kadın neslinin rânâsı idin
Gözlerim hep seni arıyor anne
Hasretin gönlümü sarıyor anne

Uzandın makbere dinlendi başın
Îmânla Kur’ân’dı zâten yoldaşın
Ne yazık orda da kırmışlar taşın
Andıkça içerim yanıyor anne
Hayâlin karşımda duruyor anne

Bilenler seninçin rahmet dilerler
“Nûr olsun yattığı makbere” derler
Cennettir ayağın bastığın yerler
Yüreğim sevginle vuruyor anne
Gözlerim hep seni arıyor anne

Hak sana cenneti eylesin mekân
Civâr-ı Resûl’de eylesin iskân
Fâtiha okurum ben de kemâkân
Hasretin gönlümü sarıyor anne
Andıkça içerim yanıyor anne

Ey Aşkî ne çâre bu dünyâ yalan
Annenin yokluğu her şeyden yaman
Rahmetle yâd eyle şâd olsun anan
Hayâlin karşımda duruyor anne
Yüreğim sevginle vuruyor anne

Ziynetü’l Kulûb, Sayfa 454-455

61035